Davutoğlu: En büyük hocam İstanbul

Kategori : Genel, Güncel, Siyaset - Etiketler : - Tarih : 25 Aralık 2014

iste-ahmet-davutoglunun-onceki-soy-ismi-31719

 

İSTANBUL (24 Aralık) – Başbakan Ahmet Davutoğlu,  kadim ve köklü her şehrin bir hoca olduğunu dile getirerek “Hocalarımı sıralasam, en büyük hocalarımın arasına İstanbul’u yazardım. En çok ders aldığım, sokağında yürürken insanlığı öğrendiğim şehir İstanbul.” dedi.

 

Esenler Belediyesi’nce Yıldız Teknik Üniversitesi Davutpaşa Kampüsü Kongre ve Kültür Merkezi’nde düzenlenen “Geleceğin Şehirleri Sempozyumu”nun gala yemeğinde konuşan Davutoğlu, bütün kadim kültürlerin şehirleri, mekanla insanın buluştuğu yerde varoluşun idrak ve tarihe yansıması anlamında kurduklarına işaretle şöyle dedi:

 

“Zamanda, özellikle şehirlerin tarihi akışı bakımından 3 evre olduğunu düşünüyorum: Kadim, modernite ve küreselleşme… Şehrin geleceği dediğimizde aslında bu üçü arasındaki sürekliliği nasıl anladığımızı, nasıl yorumlamaya çalıştığımızı ifade etmeye gayret ettiğimizi düşünüyorum. Ama önce bu mekânla ilgili boyutu ve kadimle ilgili yaklaşımı ele almakta fayda var. Hem de tam da İstanbul’da ele almakta fayda var. Bütün güzel şehirlere bakın büyüleyici güzellikleri, doğal mekân ile ümran içinde oluşan şehir mekânı arasında kurduğu uyumlu ilişkide görülür.”

 

Başbakan Davutoğlu, şehirleri ve kurulduğu mekânları Kudüs, Amasya, Mardin, Van örnekleriyle irdelediği konuşmasında, bütün bu şehirlerde mekânla kurulan sağlam bütünlüğün görülebildiğini dile getirdi. Davutoğlu, “Doğal estetiği, insani estetikle buluşturmamış olan bir şehir, şehir niteliği kazanamaz. Bence bunun en güzel misali de İstanbul’umuzdur. Hiçbir yerde su ile toprak böylesine iç içe geçmiş, boğaz ve Haliç üzerinden böylesine güzel buluşmuş bir mekân yoktur.” diye konuştu.

 

KADİM ŞEHRİN ESASI UYUMDUR

Şehrin sadece değişik inşa malzemeleriyle rastgele düzenlenmiş bir mekân olmadığına işaret eden Davutoğlu, “Oluş ile kun, yani ol emri ile o mekânı inşa eden zihin arasındaki zihnin varoluşsal arka planı arasında bir irtibat yoksa şehir de olmaz.” dedi. Bu durumun onlarca örneğinin verilebileceğini belirten Davutoğlu, Granada’nın böyle bir şehir olduğunu,  hangi kadim şehre gidilirse gidilsin bunun görülebileceğini dile getirdi.

 

Davutoğlu, kadim şehrin esasının, uyum olduğunu belirterek hemen hemen her medeniyette de bunun görülebileceğini, şehirlerin kadimden aldığı birikimle moderniteyle yüzleştiklerini vurgulayarak şöyle dedi:

 

“Bazı yerlerde bir dönüşüm, bazı yerlerde bir yıkım, bazı yerlerde bir tasfiye niteliğinde… Gerçekten bu mekânla şehrin buluşmasının uyumunun tahribe uğradığı anlar oldu. Şimdi baktığımızda doğu ve batı şehirlerine öyle şehirler vardır ki kadimi var, moderniteyi doyasıya bütün meydan okumalarıyla yaşamış ve küreselleşme içinde devam ediyor. Bunun çarpıcı örneklerinden birisi İstanbul… Bazı şehirler var ki kadimi var moderniteyi yaşamamış. İşte biraz önce zikrettiğim Granada ya da Kurtuba’ya gittiğinizde, kadim bazı şehirlere gittiğinizde modernitenin etkisinin sınırlı düzeyde kaldığını görürsünüz. Bu şehirler bir açık müze gibi muhafaza edilebilir ama canlılığını koruması açısından birtakım zorluklarla karşılaşır.”

 

NEVŞEHİR-NEW YORK-İSTANBUL

Davutoğlu, bazı şehirlerin ise kadiminin olmadığını ve modernitesinin olduğunu, küreselleşmeye doğru gittiğini belirterek, New York’un buna bir örnek olarak gösterdi. Princeton’da bir konferansta şehirler üzerine konuştuğunda “Bizim en yeni şehrimiz Nevşehir, yani adıyla kastediyorum yoksa kadim kökenleri var, sizin yeni şehriniz olan New York’tan binlerce yıl daha eskidir.” dediğini anımsatan Davutoğlu, şöyle devam etti:

 

“Bu şunu gösteriyor; görkemiyle sizi büyüler. Neden New York’u örnek verdim. Çünkü modernite ve geleceğin şehri diye düşünüldüğünde genellikle Manhattan’ın gökdelenleri akla gelir. Zinhar bunun akla gelmemesi gerektiğini vurgulamak için söylüyorum. Eğer New York sokaklarında yürürseniz şehre nüfuz edemezsiniz, şehir size nüfuz edemez. Bir büyük tünelin içinde kaybolan sizi ezen koridorlarda, labirentlerde yürüyor hissine kapılırsınız.

Şehir size, siz şehre dokunamazsınız. 1982 yılında Manhattan’dan Harlem’e doğru gittiğimde daha metroya girer girmez belli bir noktadan sonra bütün beyazların el etek çektiği, zencilerin dünyasının başladığı ve iki dünyanın birbirine geçmeden yaşadığı iki ayrı âlemi görürsünüz. Mesela bu bizim İstanbul’umuzda hiç olmamıştır. Hiçbir zaman böyle sınıfsal bir yapı üzerinde şehir insanları katmanlaştırmamış, insanlar arasında duvar kurmamıştır.”

 

MODERNLEŞME ADINA

Modernleşme, çağdaşlaşma adına yeni New Yorklar kurma hevesini taşımamak gerektiğini anlatan Davutoğlu, “Bizim buna ihtiyacımız yok. Biz zaten öylesine bir şehir kültürü devralmışız ki o şehir kültürü ancak ve ancak köklü medeniyetlerin olduğu diyarlarda söz konusu olur.” dedi.

 

Davutoğlu, “1000 yılı devirmemiş şehir, gerçek anlamda bir mekân, tarihin testinden geçmiş bir şehir değildir.” Vurgulamasıyla şehirlerin; “medeniyet kuran şehirler”, “medeniyet tarafından kurulan şehirler” ve “medeniyetler tarafından dönüştürülen şehirler” olarak tasnif edilebileceğini belirtti.

 

ŞEHİRLERİ OLAN DEVLETLER

Bu çerçevede insanlığın geleceğini şekillendirecek, insanlığın geleceğine ufuk çizecek şehirleri, “Medeniyet tarafından dönüştürülen, farklı medeniyetleri yaşamış; kadimi, moderniteyi ve küreselleşmeyi görmüş şehirler” diye tanımlayan Davutoğlu, gelecekte devletlerin, üst yapılar olarak önemlerini kaybedeceğini vurguladı.

 

Davutoğlu, “Şehirleri olan devletler güçlü olacak. Şehrini koruyamamış devletler güç kaybedecekler. Şehrini bir anlamda yenilemiş ama süreklilik içinde şehir kültürünü korumuş devletler, ülkeler yükselmeye devam edecek.” değerlendirmesini yaptı.

 

NE MÜZE, NE YAPBOZ

Şehirlerin ne müze ne de her an değiştirilebilecek yapboz oyuncakları olduğunu vurgulayan Davutoğlu, şunları söyledi:

 

“Maalesef öyle uygulamalar yaşandı ki İstanbul’un ortasından açılan o bulvarların kaç mescide, kaç külliyeye, kaç camiye mal olduğunu hepimiz biliriz. Modernleşmek Napolyon Paris’inin benzeri bulvarlar açarak şehirleri tekdüzeleştirmek anlamına gelmez. Biz bunları idrak ettiğimizde maalesef şehrimizin ve ümranımızın büyük bir kısmını kaybetmiştik.”

 

KADİMİ KORUYAMAZSAK

Şehirlerde komşuluk hukukunun öneminde de değinen Davutoğlu, “Komşunun hukukuna müdahil olmayacaksın, görüntüsünü kapatmayacaksın.” derken İstanbul’da bahçeli evlerin yerini yavaş yavaş apartmanların aldığı günleri yaşadığını. o süreçte komşuluk ilişkilerinin değişimini bizzat gözlediğini söyledi.

 

Davutoğlu, İstanbul’daki yeni yapılaşma ve varoşların ortaya çıkma sürecini “ıstırap verici bir süreç” diye nitelendirdi.  “Şehirciliğimizin ve İstanbul başta olmak üzere yaşadığımız bu tarihi serüveni anlamamız lazım. Kadimi koruyamazsak, o kadimdeki şehir kültürünü yeni inşa malzemeleriyle ama eskimeyen bir ruhla yeniden inşa edemezsek, ümranımızı kaybetmiş oluruz.” Vurgulaması yapan Başbakan Davutoğlu, “Kadimden moderniyete, moderniteden küreselleşmeye geçişin imtihan yeridir İstanbul…” ifadesini kullandı.

 

GELECEK SAHİBİ OLMAK İÇİN

Bir yerde doğru olanın başka yerlerde doğru olmayabileceğini belirten Davutoğlu, “Modern, tekdüzeleştirir ve aynen siyasal hayatta herkesi bir yekun içinde yazılıp çizilmek anlamında bir sıraya dizmesi gibi şehri de sıraya dizer, bulvar çizer, mekanikleştirir ve istenir ki o modern şehir her yerde tekrar tekrar üretilsin.” diye konuştu. Davutoğlu, Cumhuriyet döneminde kamu binalarının tekdüze bir şekilde yapıldığını, şehirlere özgü özelliklerin dikkate alınmadığını işaretledi.

 

Gelecek sahibi olmak için önce şehir olmak gerektiğini vurgulayan Davutoğlu, “Şehri idrak etmek lazım. Şehri idrak etmek için çevreyi, mekânı idrak edeceksiniz. O mekânda gözünüze rahatsızlık verecek hiçbir şey yapmayacaksınız. Bu, eski kültürde vardı.” dedi.

 

KADİMİN TELAFİSİ LAZIM

Başbakan Ahmet Davutoğlu, çocukluğunda kendisini en fazla tarih bilincine sevk eden şeyi, “Fatih’ten çıkıp, Divanyolu üzerinden okuluna gitmek veya sahaflardan Süleymaniye’ye yürümek, Vefa’dan Zeyrek’e geçmek.” Diye tanımlarken daha sonra aradan geçen bulvar nedeniyle Vefa ile Zeyrek’in ikiye ayrıldığını dile getirdi ve şöyle devam etti:

 

“Bunları modern gelişimi tenkit etmek için söylemiyorum ama  19. yüzyıl İstanbul imar faaliyetine bakın. Boğaz’daki cami kültürünün gelişmesinde 3 önemli imarı yaşadı İstanbul. Fetihten hemen sonra yaşanan imar, sur içindeki dönüşüm hiç rahatsız etmeden Ayasofya’dan Süleymaniye’ye geçmek ve sonrasında Eyüp’te Üsküdar’da iki tane model İslam şehri kurmak ve bunun geliştirdiği bir havza…

 

  1. yüzyılda o kadar güzel ve orta ölçekli camilerle Boğaz’a doğru şehir yayılırken inci gibi dizilmiş camilerle Ortaköy, Dolmabahçe, Bebek, Beylerbeyi karşılıklı olarak, Karadeniz’den gelirken gözünüzü aslında o camiler yavaş yavaş büyüyerek Ayasofya’ya ve Süleymaniye’ye hazırlar. Mütevazi bir şekilde yükselirsiniz ve şehre sizi yavaş yavaş hazırlar.

 

Peki 60’lı 70’li yıllardan sonraki cami mimarimiz acaba bunu sağlayabildi mi? İstanbul’daki cami mimarisi acaba yedi tepedeki, sur içindeki o mimarinin yanında mütevazi ama aynı zamanda gözü yormayan bir bütünlük arz etti mi? Bütün bunları düşünmek zorundayız. Kadimin moderniteyle ciddi şekilde özellikle 20. yüzyılın ikinci yarısında yıpratılmasının önce telafisini yapmak lazım.”

 

GELECEK NESLE NASIL DEVREDİLECEK?

Davutoğlu, yaşayan dokuyu değiştirmenin mümkün olmadığını, İstanbul’un farkının ve zorluğunun buradan kaynaklandığını vurgulayarak Kudüs ve İsfahan’ı da bu duruma örnek gösterdi.

 

İstanbul’un yaşayan bir yapı olduğunu, bunun durdurulamayacağını belirten Davutoğlu, İstanbul’un gelecek nesile nasıl devredileceği konusunda özen göstermek gerektiğinin altını çizdi. Davutoğlu, “İsfahan’da o yapıyı muhafaza edersiniz ki yeni bir şey yapmanıza gerek yoktur, sosyal hayat onu da zorlamaz. Ama Tahran’da, İstanbul’un bütün yanlışlıklarını görebilirsiniz. Moderniteye geçişte yanlış olan şeyleri görebilirsiniz. İstanbul’u tekrar İsfahan gibi bir hale döndüremeyiz, yaşayan bir şehir, durduramayız ama İstanbul’u, İsfahan’ın özelliklerini muhafaza eden yerlerini, kültürünü, kadimini öylesine bir koruma altına alırız ki bir tek çakıl taşının orada düşmesine rıza göstermeyiz.” diye konuştu.

 

ŞEHRİN GELECEĞİ-ÜLKENİN GELECEĞİ

İstanbul’un küresel bir şehir olma iddiasına işaret eden Davutoğlu, geleceğin şehrini “mutlaka dikey anlamda büyüyen ve insan ruhunu sıkıntıya sokan, o ruhla yabancılaşan bir şehir” şeklinde tahayyül etmemek gerektiğini belirterek “Bir şehrin geleceğini planlamakla bir ülkenin geleceğini planlamak arasındaki irtibatı da iyi görmek lazım.” diye konuştu.

 

Davutoğlu, şehirleri tekdüzeleştirmeden, şehirlerin canlı organizmalar olarak varlıklarını devam ettirmelerinin doğal bir tarihi akış olduğunu göz ardı etmeden kadim, modernite, küreselleşme çizgisinde yepyeni bir şehir idrakini oluşturmak gerektiğini vurguladı ve “Kendi ben idrakimiz, kendi varoluşsal idrakimiz, bilincimiz ile mekânın, zamanın ve şehrin idraki arasında anlamlı bir köprü kurmak durumundayız. Nihayet hepimiz hiçbir zaman bu şehre, şehirlere yukarıdan, yani devlet otoritesi nazarıyla bakamayız. Aksine şehirlerimizin karşısında mütevazı olmamız gerekir. “ ifadelerini kullandı.

 

ŞEHRİN TALEBESİ OLALIM

Davutoğlu, “Özellikle belediye başkanlarımız için söylüyorum. Önce şehrin talebesi olalım, diz çökelim şehrin önünde. Özellikle İstanbul gibi bir şehrin…” diyerek bu çağrıyı Esenler Belediyesi’nden başlamak üzere yaptığını belirtti ve “Alalım bütün imar daireleri ve diğer birimlerde çalışan herkesi İstanbul derslerine tabi tutalım ve bu dersi de İstanbul sokaklarında yapalım. “ dedi.

 

Büyükşehir Belediyesi’nden başlamak üzere ilçe meclis üyelerinin, diğer dairelerde çalışanların göreve başlamadan önce ve yapılmadıysa görev esnasında iç hizmet eğitimi gibi İstanbul’u, Bursa’yı, şehirleri dolaşacağını, şehir eğitiminden geçeceklerini ve ders almayı öğreneceklerini vurgulayan Davutoğlu, mütevazı bir şekilde şehrin önünde diz çökmeyi öğreneceklerini aktardı. Davutoğlu, “Ondan sonra şehirde bir taşı bir taşa koyarken 5 kere, 10 kere değil bin kere düşünürüz. Ve gözümüzde yavaş yavaş yanlış olan her şey görünmeye başlar.” diye konuştu.

 

ÜNİVERSİTELERDE ŞEHİR DERSİ

Üniversitelerin bütün güzel özelliklerinin yanı sıra bulunduğu şehirden kopuk, oradan ders almayan öğrenciler mezun ettiğine işaret eden Davutoğlu,  Konya Selçuk Üniversitesi ve diğer üniversitelere seslenerek “Konya’da bulunup da şehirden ders almamış öğrenciyi mezun etmemek lazım.” dediğini bildirerek şunları söyledi:

 

“Bütün üniversitelerimizde bulundukları şehrin pratik dersini, yani alanda ders uygulamasını yaptırmak lazım ki yeni nesiller bir şehir bilinciyle gelişsinler, gelecek perspektifini ona göre inşa etsinler. Aksi takdirde gelecek perspektifinden kastedilen yeni Manhattanlar kurmak gibi bir zihin olduğu zaman biz dikey anlamda yükselirken deruni anlamda sığlaşır, bütün deruniliğimizi kaybederiz.”

Facebook'ta Paylaş
Yorum Yaz
Ad Soyad :
E-mail :
Yorum :