Teğet Geçilen Bir İhtilalin Tahlili

Kategori : Genel, Güncel - Etiketler :, , , , , , , , , - Tarih : 04 Ağustos 2014

Teğet Geçilen Bir İhtilalin Tahlili

Sadece Türkiye’ye özgü olduğunu düşündüğümüz birçok tartışma ve çatışma konusu dünyanın çeşitli yerlerinde, benzer şekillerde sürüyor. Sosyal patlamalar; Türkiye’nin ardından sırası ile patlak vermeye ve küresel boyutta etkiler göstermeye başladı.

Bu çatışmaları körükleyen ve fırsata çevirmeye çalışan birçok iç ve dış kaynaklı siyasi aktörlerin mevcudiyeti sürecin başka boyutlara taşınmasına çanak tutmuştur diyebiliriz. Çevre bilinci ile başlayan eylemler; muhalefetin ve dış güçlerin çabası ile bir ihtilale dönüştürülmeye çalışılmıştır. Bu süreci yara almadan atlatmanın yolu; yabancıların reçetelerinde, teslimiyetçi politikalarda ve aşırı radikal sol ve dindar değil-dinci grupların faşizan tavırlarında aramak değildir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti iç ve dış politikada milli ve tam bağımsız bir siyaset uygulamalıdır.

Tarihe baktığımızda, hangi ihtilal bir ülkeyi ileriye götürmüştür ki? İhtilallerin ardından, ülke halkının her yönden mağduriyeti ve ülkenin gerilemesi kaçınılmaz bir gerçektir. Ülke ekonomik anlamda bir çıkmaza sürüklenmeye çalışılmıştır. Bu büyük şirket ve organizasyonları vurmuş gibi gözükse de, dolaylı yönden kayıp, Türk milletinin kaybıdır.

İleriye Dönük Planlamalar Yapmak

Sene 1950…
Adnan Menderes, o dönemde bir taraftan yeni meydanlar, bulvarlar açarken, bir taraftan da İstanbul’a deniz doldurulmak suretiyle bir sahil yolu ve Vatan, Millet caddeleri armağan ediyor. CHP yöneticileri “muhalefet” kelimesinin sözlük anlamı ile hareket edip kıyameti koparıyorlar, basın da aynı şekilde onları destekliyor ve “Menderes İstanbul’u yıkıyor!” söylemi ülkeyi sarıyor.

Peki, ülke gerçekten yıkılıyor mu?

Aslında yeniden inşa ediliyor!
Vatan ve Millet caddelerinin genişliğini akıllara sığdırılamıyor. Bu sebeple de, havaalanı ile kıyaslanıyor: “Menderes buraya uçak mı indirecek, bu kadar geniş caddelere ne gerek var? Bu sorumsuz bir israftır!” diyorlar.
O caddeler ve sahil yolu olmasaydı, İstanbul’un hali sizce şu anda nasıl olurdu?
Yassıada’da Menderes’e bunun hesabı bile soruldu, “Sizi buraya tıkan kuvvet (yani CHP’li subaylar) böyle istiyor” diyen hâkim ve savcılar tarafından.
Sene 1923…
Atatürk’ün 17 Şubat 1923 İzmir İktisat Kongresinde yapmış olduğu konuşmada ilk defa telaffuz ettiği “Muhasır Medeniyetler” kavramı; “Çağdaş Uygarlıkları” tanımlamaktadır. Dolayısıyla ekonomi, sağlam ve sürdürebilir kalkınmanın yani Mertebe-i Resanetin önemli bir vasıtasıdır.
“Efendiler! Tarihimizi dolduran zaferler ve başarısızlıkların tümü, ekonomik durumumuzla yakinen ilgilidir. Yeni Türkiye’mizi, layık olduğu “Uygarlık Seviyesi”ne eriştirmek için, her ne olursa olsun ekonomimizi birinci planda tutarak, en çok bu konuya önem vermek zorundayız”.

Bu sözlerin üzerine günümüzü değerlendirelim…

2002 yılında 26,8 milyar dolar olan Merkez Bankası döviz rezervleri, 2011 mali verilerine göre 88.2 milyar dolara çıkmış bulunmaktadır. 4 katlık bir artış söz konusu olmuştur. 2002 yılında yüzde 65′lerde olan enflasyon, AK Parti döneminde tek haneye kadar gerilemiştir. 2011 yılının son verilerine göre de yıllık enflasyon, yüzde 6.31′lere kadar düşmüştür. Böylece 1969′dan sonra ilk kez bu kadar düşük enflasyon oranını Türkiye görmüştür.

Gelelim 2013’e…

“Asrın Projesi” olarak nitelendirilen ve yapımına 2004′te başlanan Marmaray Projesi’nde sona yaklaşıldı. İnşaat çalışmaları yüzde 95 civarında tamamlanan Marmaray’da, 1 Ağustos’ta test sürüşü yapılması planlanıyor. Bir hayal adeta gerçeğe dönüşüyor…
Türkiye’nin hızlı trenle tanışması yine AKP iktidarı döneminde gerçekleşiyor. Ankara-Eskişehir, Ankara-Konya hattı faaliyete geçiyor ve Ankara-İstanbul, Ankara-Sivas hatlarının inşası devam ediyor.
Cumhuriyet’in ilanından 2002′ye kadar yapılan bölünmüş yol miktarı 6 bin kilometre iken 2002′den 2012′ye kadar 21 bin 227 kilometre bölünmüş yol yapıldı. 80 yılda yapılan yolun, 3,5 kat fazlası verilere baktığımızda 9,5 yılda yapılmış oldu. 2002′ye kadar bölünmüş yolla birbirine bağlanan yalnızca 6 şehir varken bu sayıyı 74′e çıkarıldı…
Yapılan bölünmüş yollar sayesinde yıllık seyahat süresi 155 milyon saat kısaltıldı. 658 milyon litre yakıt tasarrufu sağlandı ve bu sayede de ekonomimiz de 7 milyar tasarruf edildi. 2003-2012 arasında yol kusurlarını azaltmak için 40 milyar TL’den fazla yatırım yapıldı ve neticede ölümlü kaza oranı yarı yarıya azaldı. Böylece ekonomiye 2 milyar TL’den fazla katkı sağlandı.

Gelelim Faiz Lobisine

Türkiye’de son 10 yılda IMF’ye olan borç bitmiş, borcun ve bütçe açığının GSYH içindeki payı azalmış, Kürt meselesinin çözülmesi için çözüm süreci başlatılmış, ülke risk primi tarihi seviyelere düşmüş ve uluslararası kredi derecelendirme kuruluşları Türkiye’nin kredi notunu yatırım yapılabilir seviyeye yükseltmiştir. Ekonomideki bu iyileştirmeler ile faiz oranlarının düşmesi yüksek faizden haksız kazanç sağlayan kesimlerin işine gelmemiştir. Bu yüzden, Gezi Parkı ile başlayan gösteriler yıllarca tartışma konusu olan faiz lobisinin tekrar gündeme gelmesine neden olmuştur.

Peki, kim bu faiz lobisi ve nasıl çalışmakta?
Bu kuruluşlar Türkiye gibi ülkelerden elde ettikleri çok yüksek faizlerle devasa gelir elde eden bazı finans kuruluşları, bankalar ve fonlardır. Türkiye’deki birçok banka ve finans kuruluşu da bunlara aracılık etmektedir. Bu lobi, birçok ülkede farklı şekillerde ortaya çıkmakta ve faaliyette bulunmaktadır. Şöyle ki;
Kamu dengesinin bozulması faiz lobisine yapılacak ödemelerin artmasına neden olmaktadır.
Başbakan Erdoğan’ın faiz lobisini işaret etmesinin ardından AB Komisyonu da spekülatör bankalara karşı harekete geçmiştir. Avrupa Birliği uluslararası ölçekte faiz oranlarını manipüle ettiğinden şüphelendiği 16 bankanın yanı sıra bir finansal veri üretim şirketini mercek altına almıştır. AB Komisyonu, bu bankaların 10 trilyon dolarlık ülke risk primi pazarını (CDS) manipüle edip etmediklerini inceleyeceklerdir.

Başörtü Meselesi

Üniversitelerde bir çözüme kavuşmuş gibi görünen başörtü meselesi, kamuda ise istihdam konusunda engel teşkil etmeye devam etmektedir. Kadınlar açısından ciddi bir mağduriyete dönüşen bu durum, bir toplumsal cinsiyet sorunudur. Her alanda özgürlüğü savunan ve cinsiyet ayrımcılığına karşı çıkan muhalefet, neden bu konuda özgürlüğü kısıtlayıcı bir tutuma destek vermektedir. Özgürlük herkes içindir… Özgürlükler ve haklar garanti altına alındıkça gerilimler yumuşayacak, her kesim radikal de olsa atılan adımlara daha büyük bir güvenle yaklaşacaktır.

SON SÖZ
Akıl, sabır ve şefkat göstererek bu çatışmaların üstesinden gelinmelidir. Yıllardır süre gelen ve birçok şehit vermemize sebep olan, ülkeyi geriye götüren terör meselesini çözmek için elini taşın altına koyan ve ülkeyi daha yaşanılabilir bir yer haline getiren AKP Hükümeti, bunu uzun bir sürece yayılmış, planlı bir girişimle başarılı bir şekilde sonuçlandırmıştır. Bu sürecin devam etmesi bir zorunluluktur. Barış süreci sadece toplumun bir kesimini kapsayacak olan imtiyazlı bir olgu değildir, bunun tam aksine barış tüm Türk toplumunu etkileyecektir.
Türkiye’yi geriye götürecek ve zedeleyecek eylemlerin gerek muhalefet gerekse de dış siyasi güçler tarafından desteklenmesi hiçbir Türk vatandaşının kabul etmemesi gereken bir olgudur. Bu açık açık vatan hainliğine girer, bir fikre ya da oluşuma destek olurken, körü körüne inanmak yerine akıl ve mantık süzgecinden geçirmek gerekmektedir.

Çok kültürlü bir toplumu, tek bir ahlak, inanç ve düşünce altında toplamaya çalışmak yanlış bir çabadır. Bunun kabulü ve düzenlemelerin insani boyutlarda gerçekleştirilmesi toplumu bu umutsuzluktan çıkaracaktır.
Eşit şartlarda, refah seviyesi yükselen, demokratik bir Türkiye ümidi ile…

Timur Özgönül
TMR Şirketler Grubu
Yönetim Kurulu Başkanı

Facebook'ta Paylaş
Yorum Yaz
Ad Soyad :
E-mail :
Yorum :